10 Nisan 2011 Pazar günü…Hava, hala serin ve yağmurlu, tahmin edeceğiniz üzere hiç de rafting havası yok 😦 İndirimli bilet alabileceğiniz websiteleri´nden alınmış biletlerimizi, 15 Nisan´dan önce tüketmemiz gerektiğinden son şansımız olan bu Pazar günü´nde programa sadık kalarak yağmur çamur demeden yine yollara döküldük. Kadıköy evlendirme dairesi´nden sabah 7:30 gibi hareket eden otobüsümüz tek molanın ardından rafting turumuzun başlayacağı Dokuz Değirmen köyüne 10:00 civarında vardı. Hava burada daha da serin, tekrar birbirimize bakıp evde sıcacık yataklarımızda uyumak varken burada bizim ne işimiz var dercesine durumumuzu sorguluyoruz. Özellikle gece bizde kalıp benimle aynı yatakta uyuyan 8 yaşındaki yeğenim Esin´in yanında uyumayı, onun anlık yüzüme indirdiği kol, el ya da bacak darbeleriyle uyanmış olmayı her ne kadar tercih etsem de o anda, artık dönüşü yoktu, o ıslak giysileri üzerimize giyip bu maceranın içine dalmalıydık…Mayolar, wetsuitler, can yelekleri giyildi, kasklar takıldı, son dakikada neoplan ayakkabılar bulundu. Yaklaşık 100 kişinin katılım gösterdiği organizasyon´da, ekipler 8 kişiden oluşacak şekilde kuruldu. Raftinge başlamadan önce rehberlerden biri, küreği nasıl tutmamız gerektiğinden, suya düşersek ne yapmamız gerektiğine kadar tüm ayrıntıları bizlerle paylaştı ve sonrasında tüm ekipler kendi botlarını Melen çay´ına indirdi. Artık yola başlamıştık, tüm komutlar öğrenilmişti, ileri, geri, sağ geri, sol geri, dur, eğil… Kürek çekmek az da olsa ısıtıyordu ama ciddi anlamda serindi, bir noktada ellerimin buz tuttuğunu hissetim ama kürek çekince açılıyorlardı. 360 derece dönerek suyun akışına kendimize bırakmaktan, suyun en kaynaşık olduğu yerlerde dalgaların üstüne üstüne hızla kürek çekmeye kadar tüm riskli hareketleri yapabildik, sanırım rehberimizin de etkisiyle 🙂 Özellikle 360 derece dönerken bir yandan hem önündeki ve arkandaki ile senkronize kürek çekmek, bir yandan gittiğin yönü
kontrol etmek, bir yandan da ağaçlardan sarkan dallardan başını korumak için sürekli başını eğmek her ne kadar zorlu da olsa, yaklaşık 1 saat süren yolculuğumuzda güzel anlar geçirdik. Suyun debisi oldukça yüksek olduğundan, girdiğimiz girdaplar daha adrenalin doluydu geçen yıl Mayıs ayı´nda katılmış olduğum rafting turuna oranla. Tüm ekipler içerisinde tek devrilmeyen ve fire vermeyen bot olarak finish çizgisine vardığımızda herkes aynı fikirdeydi: İyi ki soğuğa kanıp gelmemezlik yapmamıştık…
Kıyıya yanaştığımızda son ve en zorlu aşamaya sıra gelmişti, daracık soyunma odasında diğerleriyle birlikte o ıslak kıyafetleri üzerimizden çıkarıp sıcak giysilerimizi giymek…. Bu ne kadar zor olabilrdi aslında ama hadi empati kuralım 🙂 Islak neoplan´lerin o soğukta üzerinize yapışmış olduğunu düşünün, kollarınızda kürek çekmekten hal kalmamış, elleriniz buz tutmuş, hareket etme alanınız oldukça sınırlı, ve heryer ıslak… Tabiki şikayet etmiyoruz :), bunun da tadını çıkartarak otobüslerimize binip başlangıç noktamıza yemek yemek üzere devam ediyoruz. Lezzetli ya da çok aç olduğumuz için bize öyle gelen öğle yemeğimizi yedikten ve azıcık soba başında ısındıktan sonra İstanbul dönüşü için harekete geçiyoruz.
Melen çayı, kesinlikle İstanbul´a yakınlığı ve 3. seviyede zorluk derecesinin olması sebebiyle en çok tercih edilen yerlerden biri, rafting için. Akarsuyun akış hızı, akarsudaki engeller gibi kriterler gözönüne alınarak zorluk dereceleri 6 seviyeye ayrılan, toplamda yaklaşık 10 nehir var Türkiye´de, bunlardan sadece Çoruh nehri, 6 seviyesinde, ancak Melen, yeni başlayanların da zevkle yapabileceği seviyede hem de oldukça eğlenceli.
Rafting´e gitmeyi planlarsanız bir gün, mutlaka şunları yanınızda almayı unutmayın derim. Mayo, havlu, eğer kendinize ait var ise neoplan ayakkabı ve elbise, yok ise ıslak suda mahvolmasına üzülmeyeceğiniz bir çift ayakkabı, hava güneşli olursa güneş kremi ve yedek giysiler. Bu turda 100 kişi içinden sadece 2 bayanın yedek ayakkabı getirmeyip, rafting sonunda ayakkabısız kaldıklarında, ve neden yedek ayakkabı getirmedikleri sorulduğunda, ‘biz böyle
birşey olacağını tahmin etmemiştik’ gibi bir yanıtla karşılaşınca olayı daha fazla irdelemedik tabi 🙂 Bu duruma düşmemek adına, yedek ayakkabınızı ve çorabınızı çantanızın bir köşesine atıverin…
Sonuç olarak, yılda bir kez de olsa bahar ayı´nda, özellikle suyun debisinin yüksek olduğu Nisan ayı´nda bu zevki tatmak herşeye değer, kesinlikle tavsiye ederim…
hakkaten, sen Esin’in mis gibi sıcacık yanağını bırak buzzz gibi sulara git neyse devrilmeden sağlimen gelmişsin ne deyelim aferin:) bu arada şaka bir yana çok güzel yazılar yazmışsın bayıldım, festival kısımlarını acayip kıskandım.Ben ne zaman film festivaline gidebileceğim acaba , iki çocuk, iş güç falannnnnnnnnn…..
:):) teşekkür ederim, beğenmene çok sevindim 🙂 sen PR´mı yap benim bari de, yazılarımı okuyanlar çoğalsın… daha çok aktivite yazmam lazım ki daha çok yazabileyim.. artık gezince bişi demezsiniz bari, misyonum ağır ben napıyim 🙂