Bazen o kadar çok istiyorum ki aynı zaman diliminde farklı yerlerde olabilmeyi, ve hiçbir anı kaçırmadan yaşayabilmeyi… Ama malesef her zaman bir seçim yapmak durumundasın… O an yaşadıkların aslında aynı zamanda başka bir yerde olamadığın için kaçırdıkların.. Hayat belki de bu işte, bir yerde yaşadıkların ve başka bir yerde yaşayamadığın için kaçırdıklarının bir bütünü…Son zamanlarda haftasonlarımı yaparken çok zevk aldığım, kendimi özgür hissetmemi sağlayan, farkında olmadan meditasyon yapabildiğim, aklımdan HİÇBİR düşüncenin geçmediği, huzur içerisinde karların üzerinde rüzgarı hissedebildiğim, düştüğümde acıya rağmen yeniden ayağa dikilip yoluma devam edebildiğim board maceralarını yaşarken, bembeyaz karlar altında kalan güzel İstanbul´umu yaşamayı kaçırıyormuşum, belki de yıllarca göremeyeceğimiz, ve 10 yıl sonra ‘2012´nin Şubat ayında yağan ne kardı’ konuşmaları yaparken geriye dönüp tek bir fotoğraf gösteremeyecek oluşum…Çünkü aynı anda iki farklı yerde olamazdım… Bu haftasonu seçimimi İstanbul´da kalmaktan yana kullandım ama bu sefer de karlar erimişti beyaz İstanbul´u görüntüleyemeden 😦 Bir umut azıcık da olsa karlar kalmıştır diye fotoğraf makinemi kapıp evden çıktım, İstanbul´da iken yapmaktan en çok zevk aldığım şeylerden biri olarak yalnız başıma Starbucks´dan kahvemi ve Beyaz Fırın´dan sandviçimi alıp sahile indim. Dalgaların ve martıların sesleri eşliğinde masmavi gökyüzünü izleyerek – her ne kadar martılarla sandviçimi paylaşamasam da 😦 , bir sonraki sefer kesinlikle onlar için de ekmek yanımda getireceğim 🙂 – haftalardır kaymaya giderek bu anı kaçırdığımı düşündüm. Ama en iyisi sanırım öbür anda neler kaçırdığına odaklanmadan o anın tadını çıkarmak… Kar manzaralı fotoğraflar çekemesem de çektiğim fotoğraflardan bazılarını sizlerle paylaşıyorum, umarım beğenirsiniz.
Dolu dolu başlayan günümün en güzel kısmı ise Rozi ile evde akşam yaptığımız sohbet ve ardı ardına izlediğimiz 2 film oldu, elbette vazgeçilmez kabak çekirdeği ve şarap eşliğinde 🙂 Neyse artık gelelim izlediğim filmlere, her ikisini de kesinlikle tavsiye ederim.
Then she found me, Helen Hunt´ın hem yönettiği hem de başrolünü üstlendiği bir film. Colin Firth´ün rol aldığı film bir anlık da olsa Bridget Jones´un Günlüğü´ndeki sahnelerini gözüme getirse de bu filmdeki oyunculuğu da oldukça başarılı. Filmin başarısında Bette Midler´ın da payı büyük. Konusu, özetle, April anaokulda öğretmendir, evlenir, çocuk yapmak ister, herşeyin çok iyi gittiğini düşündüğü bir anda eşi ayrılır, annesini kaybeder, ve tam bu sırada asıl annesi ortaya çıkar, ve onu her haliyle kabul edecek birisi ile tanışır. Sonunu söylemiyorum elbette :), oyunculuğun başarılı olduğu, ve ‘herşeyi kaybettiğinizi düşündüğünüz bir anda aslında sizleri daha iyi birşeylerin beklediğini’ vurgulayan ve izlerken hoşça vakit geçirebileceğiniz bir film…
İzlediğim diğer film ise bir hint filmi olan 3 Idiots. Yalnız şimdiden söyleyeyim film 2 saat 40 dakika sürüyor, izlemeden once filmin süresine bakmadığımız için ne kadar uzun bir film olduğunu bilmediğimizden bize her ne kadar 5 saatlik bir filmmiş gibi gelse de bi yandan da sonunu merak içinde beklediğimiz için başından da kalkamadığımız bir film oldu. Filmin bir sahnesinde gözyaşı dökerken bir sonraki sahnesinde kendinizi kahkaha atarken bulabileceğiniz oldukça eğlenceli bir film. Eğer Jude Law hayranı iseniz 3 karakterden birini canlandıran oyuncu Jude Law´un Hintli versiyonu 🙂 Komik, eğlenceli, ezbere dayalı eğitim sistemini eleştiren, oldukça başarılı kurgusu olan bir film. ‘All is well’ (herşey yolunda) mesajı veren pozitif ve kesinlikle sıkılmadan izleyebileceğiniz bir film, ama yanınıza bol bol içeçek ve atıştırmalık birşeyler alın derim izlemeye başlamadan önce 🙂
İyi seyirler diliyorum 🙂