Ailesinin kökenleri Yugoslavya ve ardından Bursa´ya dayanan biri olarak elbette ben ve ailem de kaplıca tutkunuyuz 🙂 Uzun zamandan beri yılda en az bir kere de olsa minik yeğenlerim Esin, Yaman ve Eren de dahil olmak üzere ailecek gittiğimiz bir yerden bahsetmek istiyorum… Efsanevi cennet, Oylat kaplıcaları…Yemyeşil ormanlar içinde yer alan Oylat Kaplıcaları´na Bursa-Ankara karayoluyla İnegöl üzerinden ulaşabilirsiniz. Oylat sapağından girdikten sonra Hilmiye köyü´nü geçtikten sonra karşınıza duvar gibi bir dağ çıkıveriyor, Uludağ´ın etekleri…Bu manzarayı gördüğünüzde eğer bu yazıyı okumadıysanız ya da bir yerlerden Oylat kaplıcaları´nın methini duymadıysanız yola devam etmeyebilirsiniz nasıl olsa bu yolun devaminda başka birşey yoktur düşüncesiyle, ama böyle düşünürseniz çok şey kaçırmış olursunuz.. Ne mi kaçırırsınız? Bol oksijenli orman havasında sonunda varacağınız noktada şelalesi olan trekking keyfini, Beyler Sofrası Restaurant´d
a İnegöl köfte, mercimek çorbası ve sütlü kadayıftan oluşan leziz bir damak zevkini, Türkiye´nin en büyük 2. mağarasında macerayı, pazar yerinde bulabileceğiniz kestane, fındık ve bal üçlemesini ve
çeşitli hastalıkları tedavi edebilen kaplıca sularında arınmayı…Kaplıca sularında keyif kısmı ile ilgili eklemek istediğim bir nokta var. Buraya gelenlerin büyük bir çoğunluğu ileri yaştaki teyzemler ve amcamlar. Aklınızda bulunsun en azından bu bilgi, eğer romantik bir tatil geçirmeyi planlıyorsanız onun için uygun olmayabilir, benden söylemesi 🙂 Eğer konaklama planınız var ise de az sayıda olan otellerin hiçbirinde çok fazla lüks beklentisine girmemenizi tavsiye ederim, aksi takdirde hayal kırıklığına uğramanız mümkün. Bizim sürekli kaldığımız otel, Aşiyan otel. Buradaki oteller arasında en makul olanı, içerisinde bulunan kaplıca havuzlarındaki aslan ağzından ve kurnalardan akan sular da oldukça tazyikli.
Oylat ile ilgili efsaneye de kısaca değinmeden geçemeyeceğim. Oylat´a vardığınızda sizi karşılayacak heykellerden de anlayacağınız üzere efsane şöyle:
‘Bizans İmparatorluğu zamanında İnegöl civarında hakim olan Tekfur´un bir kızı varmış. Günün birinde bu kız hastalanıp yatağa düşmüş ve zamanın hekimleri Tekfur´un kızının derdine çare bulamamışlar. Tekfur çok sevdiği kızının ızdıraplarına tahammül edememiş ve hastayı tedavi eden hekimler kızı gözönünden uzaklaştırmak üzere ormanın içindeki o zaman için adsız olan bir ılıcaya gönderilmesini tavsiye etmişler. Kızı buraya getirip kendisinin son günleri olduğuna inanılarak ‘ölyat’ deyip bırakmışlar. Çaresiz bir derdi olduğuna inanılan Tekfur´un kızı her gün bu sularda yıkanmış ve gün geçtikçe iyileşerek eski sağlığına kavuşup babasının sarayına geri dönmüş.’
Ölyat kaplıcası zamanla da Oylat kaplıcası olarak güncellenip pek çok hastalığa tedavi kaynağı olmaya devam etmekte. Eğer kaplıca merakınız var ise mutlaka denemenizi tavsiye ederim, ama tabiki hedef kitlesini aklınızda tutarak ve otellerin vasatlığı konusundaki beklentilerinizi düşürerek… Eğer yolunuz oralara düşerse, şimdiden keyifli banyolar ve bol oksijenli yürüyüşler diliyorum 🙂