15 Nisan 2014… 15 yıllık aralıksız, o iş bu iş derken ‘haydi artık biraz ara verme zamanı’ deyip vermiş olduğum arada 15. gün…15 Nisan 2014… Hem dolunay hem de ay tutulmasının olduğu gün… Dolunay yetmiyormuş gibi bir de ay tutulması ile bünyelerimizi sarsan gün… İşte bu özel günde dedim ki kendimle hesaplaşacağıma ve gelen tuhaf duygularla cebelleşeceğime, dün annem ve babam ile yapmış olduğum keyifli geziyi sizlerle paylaşayım, hem kendi içim açılsın yazarak hem de sizlerin gözleriniz şenlensin bu daral günde az da olsa…
En son Emirgan´a gittiğim zamanı hatırlıyorum… Yıl 1994… Üniversite ya ortaokul sınavlarından önce anneler babalar çocuklarını sınav öncesi gün oksijen alacakları bir yerlere götürürler ya, yani en azından benim zamanımda öyleydi 🙂 Pazar günü üniversite sınavı ve Cumartesi günü annemlerle Emirgan korusunda piknikteyiz… O gün orada yediğim annemin hazırladığı beyaz ekmek arası beyaz peynirli ve domatesli sandviçin tadı hala damağımda, o zamanlar o kadar ekmek yiyip kilo da almıyorduk ya ne güzeldi o günler:) Neyse Emirgan diyince nedense hep bu anım gelir aklıma… Ve yıllar sonra yine yeniden annem ve babam ile birlikte, bu sefer sınav öncesi oksijeni için değil de laleleri ziyarete gittik… Bu yıl 9.su gerçekleşen İstanbul Lale Festivali kapsamında
İstanbul´un farklı yerlerinde lale çeşitlerini görmek mümkün. Bunlardan bir tanesi de 211 farklı türde 2 milyon 308 bin lalenin dikildiği Emirgan korusu… Beyaz lale, kırmızı lale, pembe lale, sarı lale, sarı kırmızı lale, mor lale, eflatun lale…Düzünden dantellisine, rengarenk olanından tek renklisine, dün ziyarete gelen bir teyzeden duyduğum tabirle, ‘Allah´ın yarattığı renklere bak’ dedirten güzellikte bir manzara… Ziyarete gelen kitlenin büyük bir çoğunluğunu teyzeler, kapalı teyzeler ve çarşaflılar oluşturunca etrafımda duyduğum tabirler de bu şekilde oluyor derken, bu teyzeler aynı zamanda şaşkınlık da yaratabiliyorlar, canlı müzik eşliğinde kendilerini
sahneye atıp parlayan güneş altında dansedip eğlenirlerken… İş hayatında sürekli masa başında, bilgisayarın başında e-mail al, e-mail gönder, Excel hazırla, sunum hazırla, o toplantıya gir, bu toplantıya gir derken hayat aslında dışarıda akmaya devam ediyormuş onu gözlemleme şansı buldum bir Pazartesi sendromu yaşamadan… Özellikle yaşlı bir çiftin sahneye gelip tango yapması, hem de o yaşlarında hem de hala el ele kol kola, işte sevgi budur dedirten bir an olup gözlerin yaşarmaması mümkün değil…Neyse bu kadar duygusallık yeter…
Gözlerinizi laleler ile, kulağınızı güzel müzikle doyurduktan sonra karnımızı da doyuralım derseniz, koruda bulunan ama belediye tarafından işletildiği için beklentilerinizi çok da fazla yüksek tutmadan gidebileceğiniz Sarı köşk ile Beyaz köşk´de biraz hengame içinde yemek yiyebilirsiniz… Burada eğer kafanız şişerse ve rahatlama yerine yorulduğunuzu hissederseniz, korudan aşağıya inip sahilde hem denizin ve boğazın sefasını sürüp hem de kahvenizi keyifle yudumlayabilirsiniz Mehtap cafe´de ya da her zaman dolu olan ama nispeten daha sessiz Emirgan Sütiş´de…
Kendi adıma ayıptır söylemesi, çok keyifli bir gün geçirdim ailemle, günümüzün modası selfie´mizi de yaptıktan sonra sizleri fotoğraflarla baş başa bırakıyorum…Bu arada benden söylemesi… Festival 30 Nisan´a kadar devam ediyor ancak lalelerin bazıları sönmeye başlamış, bu yüzden ilk fırsatta ya Emirgan korusuna ya da laleler ile renklendirilen Gülhane Parkı, Yıldız korusu, Beykoz korusu, Göztepe gül bahçesi, Büyük Çamlıca korusu, Küçük Çamlıca korusu, Fethipaşa korusu ya da Hidiv Çubuklu korusu, hangisi size yakınsa bu güzelliği kaçırmayın, bu adreslerden birine gidin derim 🙂