DSC_0400Aylardan Şubat idi bu seyahati planlarken tam da hayatımın dönüm noktasını oluşturan kararı verdiğim sırada….Annemle sohbet ediyorduk ki  Nisan ayı için tur firmalarından İtalya gezisi yapmak üzere fiyat aldıklarını öğrenince, nasıl olsa tatil ve izin peşinde koşturmak zorunda kalmayacak biri olarak bir teklifte bulundum… Dedim ki: ‘hadi gelin ben size rehberlik yapayım, siz de bana sponsor olun bu gezimde :)’  Ve sonuç, annemler için kızları ile bir tatil daha yapma fırsatı ve tabi ki benim için de annem ve babam ile bir gezi fırsatı… Kaç kişinin hala böyle bir şansı vardır ki… Ya da hala şansı olup da bunu fırsata dönüştürmeyip hep erteleyen ya da ailesi ile vakit geçirmeyi ikinci plana atan bu kısa ömrümüzde…. Neyse ölüm korkusu olan birisi olarak daha fazla bu konulara girip sizleri de daraltmayayım, gezimiz gibi tatlı olsun yazımız da…
Annemlerle yaptığım ‘çok da özlemediğim kurumsal hayat terminolojisi’ DSC_0310 win-win anlaşması,  bana da çok yıllar önce gördüğüm yerleri o zamanlar blog yazma keyfim olmadığından, bu gezimizin ardından yazıya dökme fırsatını doğurdu, bu fırsat için ve tüm gezi boyunca arada sırada olan ebeveyn çekişmelerine rağmen keyifli seyahat arkadaşları oldukları için kendilerine öncelikle teşekkürlerimi sunuyorum 🙂 Nice birlikte keyifli seyahatler diliyorum….Yaptığımız bu konuşmanın ardından hemen  uçak biletlerimizi aldık, görmek istedikleri şehirlerin rotasını çıkardık, http://www.booking.com sağolsun, kalacağımız yerlerde de tren istasyonlarına yakın otellerimizi güzel güzel ayarladık. Ve zaman geldi…. Annemin, ‘Işıl, kontrol ettin mi doğru havaalanında mıyız?, Işıl, uçağın saatine baktın mı tam olarak?, Işıl vizen var değil mi, bak son dakikada sonra kapıda kalakalmayalım’ gibi eski şapşiliklerime serzenişlerinin ardından İstanbul´dan yaklaşık 2 saat 15 dakika süren uçak yolculuğumuza başlıyoruz Roma Fiumicino havaalanına uçmak için… Havaalanına vardıktan sonra Roma şehir merkezine 30 dakika süren ve 14 euro´ya alacağınız bilet ile tren yolculuğu yaparak ya da şehrin trafiğini göz önüne alarak ama şehir manzarasını da görerek biraz daha uzun süren ve 15 euro´ya alacağınız bilet ile otobüs yolculuğu yaparak da ulaşabilirsiniz… Roma Termini tren istasyonuna vardıktan sonra, yakınında bulunan Hotel Des Artistes´e yerleştik önce…Yol yorgunluğu sebebiyle yakın yerlerde keşfe çıkma kararı aldık, bir sonraki güne enerji depolamak adına.  Tren istasyonunun hemen yakınlarında olan  Santa Maria Degli Angeli kilisesi ile Piazza della Republica meydanını arşınlamaya başladık. Özellikle kilise görülmeye değer…Kilisenin içerisinde bulunan meridyen çizgisini, uzunca bir süre anlamaya çalıştık, nedir, nedendir gibilerinden…. Hazır fırsat varken eski çalıştığım firmanın reklamını da yapayım bari 🙂 hemen yazdım Bing´e ‘Santa Maria Degli Angeli’ diye…. Ve öğrendiğimiz bilgiye göre hikayesi şöyle: Pope Clement XI, bu basilikaya güneş saati olarak kullanılması için 1700´lü yıllarda astronom, matematikçi, arkeolog, tarihçi ve filozof Francesco Bianchini´ye  bir meridyen çizgisi çizdirmiş hem Gregoryen takvimin doğruluğunu kontrol etmek hem Paskalya zamanını doğru tahmin etmek hem de Bianchini´nin Bologna katedralinde yaptığı meridyen çizgisinin aynısını Roma halkına da hediye etmek için… Hani siz de gidecek olursanız kiliseye ve bizim gibi bu da neyin nesiymiş diyerek kalmamanız için önceden kısa bir bilgi paylaşayım istedim 🙂

Neyse ilk gün için bu kadar gezme yeter, artık yemek yeme zamanı diyip Via Nazionale caddesi üzerinde bulunan Via Venezi sokağında yer alan L´antica Fraschetta restoranına daldık…. Yeşil pötikareli örtüleri ve otantik dekorasyonu ile şirin olmakla beraber, gözleri yoran ve dikkati yemek, mekan ve sohbetten çeken büyük ekran müzik ekranı ile bir iki puan kaybeden restoranda yiyecekler lezzetliydi, özellikle her akşam pizza ve makarna yemeyeceğime dair kendime verdiğim söz ile sipariş ettiğim çorba ana yemek kadar doyurucuydu, eğer sebze çorbası seviyorsanız, burayı mutlaka deneyin derim:)

Güzel bir yemeğin ardından dinlenmek üzere otelimize döndük, ertesi gün için planımız belliydi zaten… Öncelikle bir tavsiye; siz siz olun, mutlaka önceden biletinizi internetten alın Vatikan ve Colloseum için, bunun faydasını çok gördük uzun sıraları atom karınca hızında geçişimizle 🙂

Azıcık da Roma´da ulaşımdan bahsedeyim…Otellerde elinize verilen haritaya baktığınızda, sizde de olur mu bilmiyorum ama benim genelde oluyor, ilk baktığımda ‘allahım bu kadar yeri bu kadar günde nasıl gezeceğim diye içimi bir korku sarar’ ve ertesi gün aslında o mesafelerin o kadar da korkutucu olmadığını anladıktan sonra içim rahatlar… Eğer sizde de öyle bir endişe var ise, haritaların ölçeği – bilmiyordum, ben de babam vesilesiyle öğrendim –, 1 cm, 100 metreye tekabül ediyormuş, aklınızda bulunsun, yani mesafeler haritada gözünüzü korkutmasın 🙂 Öncelikle metro hatları çok kolay, kırmızı ve mavi hat olmak üzere toplam iki hat mevcut, çoğu ana noktaya da kırmızı hata binerek erişebiliyorsunuz. Normalde her yere yürüyerek erişmek de mümkün, ama zaten mekanları gezerken yoruluyorum, bir de aradaki mesafeleri yürümeyeyim diyorsanız, o zaman kırmızı hat tam size göre 🙂 Ama oldu da gezeceğiniz her yeri gezdiniz ve boş gününüz var, o zaman da metroya binmek yerine ara sokaklara dalmanızı tavsiye ederim, dar sokaklar, büyük tahta kapılar ve tahta kapıların ardında geniş avlular…. Hepsi birbirinden keyifli…

DSC_0263Neyse gelelim Vatikan gezimize… Dünyanın en küçük yüzölçümlü ülkesi ve nüfusu 930 civarında olan Vatikan, kesinlikle görülmeye değer ve gitmeden önce de enerjinizin yüksek olduğundan ve boyun ağrınız olmadığından emin olmanız gereken bir yer.  284 sütun ile çevrili olan San Pietro meydanı, Vatikan müzesi ve müzenin sonunda erişilen ve sadece Michalengelo´nun çalışmalarını içeren Sistine Chapel´i tavandan zemine, duvarlardan pencerelere, baştan aşağıya hala capcanlı renklerini nasıl koruyabildiklerine şaşırdığımız sanat eserleriyle dopdolu…

Vatikan gezisinden sonra sizin de karnınız acıkırsa ve biraz soluklanmak isterseniz, meydandan nehre inen Via dei Corridori caddesi üzerinde yolun sağında bulunan Don Chisciotte Universal Bar Pizzeria restoranını deneyebilirsiniz, pizzaları oldukça lezzetli, ancak aklınızda bulunsun, başka bir akşam Vatikan´ın ışıklı halini görelim hem de burada yemek yiyelim dediğimizde bu restoranın akşam servisinin olmadığını öğrendik, bunu da paylaşayım istedim:) Burada biraz dinlenmenin ardından aynı cadde üzerinden Tiber nehrine doğru yürüyerek Sant’angelo köprüsü´nü, Ponte Vittorio Emanuele II köprüsü´nü,  Sant´angelo kalesi´ni fotoğraflayabilir, ardından da kalenin içerisinde yer alan Sant’angelo Ulusal Müzesi´ni ziyaret edebilirsiniz.

DSC_0129Annem ve babam ile bu kadar yorgunluk yeter diyerek otelimize geri döndük ki ertesi gün yapacağımız uzun yürüyüşler için enerji toplayabilelim:) Cumartesi planımız ise yine daha önce internet üzerinden aldığımız giriş biletlerimiz ile Colloseum ve Roma forum´unu arşınlamaktı. Sağlam bir kahvaltının ardından yeniden yollara düştük. Sadece tiyatro oyunları için değil, hayvan dövüşleri, idamlar ve gladyatör DSC_0170mücadeleleri için de kullanılmış olan Colloseum, 88 metre uzunluğunda ve  156 metre genişliğinde. Colloseum´u gezdikten sonra Antik Roma’da kralın yaşadığı Palatine Tepesi ve halkın yaşadığı gül bahçeleri, gelincik ve portakal ağaçları ile dolu Roma Forumu‘nu gezebilirsiniz. Gene yoğun  bir yürüyüş programının arasına sıkıştırılan dondurma kürleri ile enerji toplayıp ardından metro ile ulaştığımız San Giovanni , oldukça görkemli bir kilise. Eski çağlarda insanlar bu kadar  kaslı mıymış dedirtecek ebatlarda heykelleri, mermer zeminleri  ile mermer sütunları ve altın yaldızlı tavanı görmeye değer.

DSC_0327Ve gezimizin Roma bacağının son günü geldi çattı… Bugün ise birbirlerine yakın olan ve Roma denilince ilk akla gelen gezilecek yerlere geldi sıra: DSC_0110Pantheon, Aşk Çeşmesi, İspanyol merdivenleri, Piazza Navona ve Vittorio Emanuele II Anıtı…Özellikle Aşk Çeşmesi´ne geldiğimizde annemin ‘gençliğimizde burayı Audrey Hepburn´ün başrolünü üstlendiği Roma Tatili filminde izlerdik’ yorumu çok şekerdi bana göre…Geleneği yerine getirmek üzere biz de bozuk paraları suyun üzerine atarak dileklerimizi diledik… Gerçekleşmelerini ümid ederek ertesi gün Roma´ya veda ettik Floransa´ya gitmek üzere bindiğimiz trende…

DSC_04471,5 saat süren keyifli tren yolculuğunun ardından Floransa´da yine tren istasyonuna  yakın konumda olan otelimize yerleşiyoruz.  Hotel Centrale, Duomo meydanının da hemen arkasında ve heryere yürüme mesafesinde, zaten aslında otel şehir dışında olmadığı sürece, her yer yürüme mesafesinde olacak kadar küçük bir şehir, Floransa… Annemin tabiriyle, okul yıllarından hatırladığı bilgi ile bir sanat şehri, Floransa… Floransa´da mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken yerler; Duomo meydanı, Duomo katedrali, 414 basamak tırmanacağınız ama sonundaDSC_0445 size Floransa şehir manzarası sunacak olan Çan Kulesi, tren istasyonunun yakınında yer alan Santa Maria Novella Bazilikası, özellikle son zamanlarda Da Vinci dizisine saran birisi olarak San Lorenzo Bazilikası, Medici chapeli, Pitti sarayı, eğer paraya kıyıp içeriye girerseniz görme imkanınızın olacağı Boboli bahçeleri, Ufizi müzesi ve Michelangelo’nun Davut Heykeli, üzerinde evlerin olduğu ve kuyumcu dükkanları ile dolu Ponte Vecchio, Santa Croce Bazilikası… Bunların haricinde ziyaretinizi bekleyen pek çok da müze mevcut.  Bunların ardından mutlaka ve mutlaka vakit ayırmanız gereken bir yer daha var, ancak buraya eğer yürüyerek gidelim derseniz bol enerji toplamanızı manzaratavsiye ederim öncesinde… Michalengelo tepesi… Buraya ayrıca, tren istasyonun önünden kalkan 12 ya da 13 no´lu otobüslere binerek de erişebilirsiniz.  Tepeye vardığınızda pişman olmayacağınızı garanti edebilirim, tüm Floransa manzarasına hakim olan bu lokasyonda harika fotoğraflar çekebilirsiniz… Geçen yıl abimler geldiklerinde bu tepenin ardında çok keyif alarak yemek yedikleri bir kamp alanından bahsetmişlerdi, uzun bir süre onu aradık ancak dedikleri o zeytin ağaçlarının arasında çadır ve karavanların olduğu alanı bulamadık… Siz de bizim gibi bulamadan dönmeyin diye sizinle websitesini paylaşayım istedim, eğer salaş mekan seviyorsanız tavsiye ederim, hatta Floransa manzarasına bakarak burada konaklayabilirsiniz de 🙂

http://www.hostelworld.com/hosteldetails.php/PLUS-Camping-Michelangelo/Florence/319/directions

DSC_0073Bunların ardından gezinin Floransa ayağı da sağ salim tamamlanmış oldu bizimkilerle. Son günümüzde de bir saat süren tren yolculuğunun ardından Pisa´ya giderek küçük bir şehir turu sonunda Pisa kulesi´ni de ziyaret edip tüm turistlerin çektiği formatta fotoğraf çekmeyi deneyimleyip gezimizi tatlı tatlı sonlandırdık…

Annem ve babam ile Vespa ve dondurma cennetinde yapmış olduğum bu keyifli seyahatten notları umarım sizler de keyifle okumuşsunuzdur… Şimdi de sizleri çektiğim fotoğraflarla baş başa bırakıyorum 🙂

This slideshow requires JavaScript.

 

 

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s